30 Mart 2014 Pazar

Bilişsel Çarpıtmalar: Kişiselleştirme ve Suçlama


Bu hafta bilişsel çarpıtmalar konusunu noktalayacağız. Son hatalı düşünme tarzımız kişiselleştirme ve suçlama. Kişiselleştirme, aslında öyle olmamasına rağmen bir olaydan tamamen kendinizi sorumlu tutmanız,dış etmenlerin payını ve kontrol gücünü hiçe sayarak sadece kendinizi suçlamanız anlamına gelmektedir. Örneğin çocuğu okulda başarısız olan bir annenin, “ben kötü bir anneyim” biçiminde olayı kişiselleştirmesini ele alalım. Çocuğun durumuna katkıda bulunan diğer faktörler neler olabilir? Çocukla ilgili problemler, okul ve öğretmenle ilgili problemler ya da diğer aile bireyleriyle ilgili problemler başarısızlığın sadece bir kaç olası sebebi olarak sayılabilir. Ancak bir çocuğun başarısı yalnızca annesinin ne kadar iyi bir anne olduğuyla belirlenmemektedir.

 

Başka bir örnek olarak da seçim gündemine paralel bir konuya değinebiliriz. Seçimi kıl payı kaybeden başkan adayı, bu durumu kişiselleştirip kendini suçlayabilir. Adayın dışında bu duruma katkı yapan pek çok faktör yok mudur? Partinin seçmen kitlesi ve o ilin seçmen yapısı, seçimlerin adil yapılıp yapılmadığı, seçim kampanyasının nasıl yürütüldüğü, diğer adayların kimler olduğu, medyanın tutumu ve daha pek çok faktör bu durumu etkilemiştir. Dolayısıyla durumu kişiselleştirip tüm sorumluluğu üstlenmek bariz biçimde bir düşünce hatası olacaktır.

 

Kişiselleştirme, suçluluk, utanç ve yetersizlik hislerine yol açmaktadır. Kişiselleştirmenin diğer bir yönü de problemi başka kişilerin davranışları üzerinden anlamlandırmaktır. “Evliliğim berbat, çünkü kocam çok çekilmez biri” cümlesini sarf eden bir kadın, problemi kocası üzerinden kişiselleştirmektedir. Başkaları üzerinden yapılan kişiselleştirmede, karşıdaki kişiyi suçlama ve kendi davranışlarına yönelik içgörüden yoksun olma yaygındır.

 

Bu bilişsel çarpıtmayla baş edebilmek için şu soruları kendinize sorun:


·         Suçlu olduğumu nereden biliyorum? Bunu kim söyledi?

·         Bu probleme başka kimler dahil?

·         Bu problem tam ve gerçekçi olarak ne kadar benden kaynaklanıyor olabilir?

·         Suçluluktan kurtulabilseydim nereye odaklanırdım?

 

Bu zamana kadar konuştuğumuz on bilişsel çarpıtma da çok kemikleşmiş düşünme alışkanlıkları/ düşünce hatalarıdır. Fakat farkındalık kazanarak ve üzerinde çalışarak üstesinden gelinmeyecek şeyler değillerdir. Umarım  sizler de bunları denemiş ve faydasını görmüşsünüzdür. Ben, danışanlarımla özellikle depresyon ve kaygı durumlarında bunların üzerinde çalışıyorum. Gerçekten işe yaradığını da görüyorum. Sizler de kendi mutluluğunuz için biraz çaba göstererek önemli adımlar atabilirsiniz. Haftaya görüşmek üzere…

24 Mart 2014 Pazartesi

Karmaşık Yas ve Depresyon


Kayıp ve yas süreci ile ilgili bir kaç önemli noktayı daha sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Acınız Bir Türlü Dinmiyorsa


Kaybın ardından üzgün, çökkün, duygusuz ya da hissiz  ve hatta öfkeli hissetmek oldukça normaldir. Fakat zaman geçtikçe ve siz kaybınızı kabullendikçe, duygularınızın yoğunluğunda bir azalma görülmesi gerekir. Eğer zamanla daha iyi hissetmeye başlamadıysanız ya da duygularınız giderek yoğunlaşıyorsa, yaşadığınız şey depresyon ya da karmaşık yas süreci diye adlandırdığımız durumlara dönüşmüş olabilir.

 

Karmaşık Yas


Sevdiğiniz birini kaybetmenin acısı asla tamamen dinmez, ama bir süre sonra hayatınızın merkezi olmaktan çıkar. Eğer bu acı günlük hayatınızı olumsuz etkileyecek kadar sürekli ve yoğunsa, karmaşık yas dediğimiz durumdan muzdarip olabilirsiniz. Karmaşık yas, yas sürecinde çakılıp kalmak gibidir. Üzerinden hayli zaman geçmiş olmasına rağmen, sevdiğinizin ölümünü kabullenemiyor olabilirsiniz ya da vefat eden kişiyle günlük hayatınızı ve diğer ilişkilerinizi olumsuz etkileyecek kadar aşırı meşgul olabilirsiniz.

 

Karmaşık Yas Belirtileri


·        Vefat etmiş kişiye aşırı özlem

·        Gün içinde tamamen başka bir şeyle meşgulken, vefat eden kişiye ilişkin düşünce ve görüntülerin birden bire, istemsiz biçimde aklınıza gelmesi

·        Ölümü kabullenememe, inanamama hissi

·        Sevdiğiniz kişinin hala hayatta olduğunu hayal etme

·        Tanıdık-bildik yerlerde onu arama

·        Size sevdiğinizi hatırlatan yer, durum, aktivite ve kişilerden uzak durma

·        Aşırı derecedeki yıkıcı öfke

·        Hyatın boş ve anlamsız olduğunu hissetmek

 

Yas ve Depresyon Arasındaki Fark Nedir?


Klinik depresyon ve yas sürecini birbirinden ayırmak her zaman çok kolay değildir, çünkü her ikisi de pek çok ortak belirti gösterir. Yine de ayırt edebilmenin bazı yolları vardır. Hatırlarsanız daha önce yas sürecinin bir hız treni gibi olduğundan bahsetmiştik. Yas süreci pek çok çeşitli duygu içerir ve süreç boyunca hem iyi hem de kötü hissedilen günler söz konusudur. Kederinizin/ yasınızın ortasında bile iyi hissettiğiniz, mutlu olduğunuz ya da yaptığınız şeyden zevk aldığınız anlar olur. Fakat depresyon halinde, boşluk ve umutsuzluk hissi süreklidir, dalgalanmalar olmaz.

 

Depresyon İşaretçisi Belirtiler


·         Yoğun ve ısrarlı suçluluk duygusu

·         İntihar düşünceleri ya da ölüm düşüncesiyle aşırı meşguliyet

·         Umutsuzluk ve değersizlik hissi

·         Konuşmada ve hareketlerde yavaşlama

·         Okul, iş ya da evde işlevsizlik

·         Olmayan şeyler görmek ya da duymak

 

Antidepresanlar Yas Sürecinde İşe Yarar mı?


İlaçlar belirtileri iyileştirse bile durumun kendisini tedavi edemez. İlaçların kaybettiğiniz kişiyi geri getirme gücü yoktur. İlaçlar sadece yas sürecinizi ertelerler. Bu sürecin üstesinden gelmek zaman ve kabullenme ile gerçekleşir.

 

Ne Zaman Uzman Yardımı Almalı?


Eğer karmaşık yas ya da depresyon belirtilerine sahipseniz uzman yardımı almanız gerekiyor demektir. Tedavi edilmeyen klinik depresyon ve karmaşık yas, ciddi duygusal problemlere, hayati tehlike oluşturan hastalıklara ve intihara neden olabilir. Fakat tedavi iyileşmenize yardımcı olur.

 

Eğer siz,

Hayatın yaşamaya değer olmadığını düşünüyorsanız,

Sevdiğinizle birlikte ölmüş olmayı istiyorsanız,

Kayıp için ya da onu engelleyemediğiniz için kendinizi suçluyorsanız,

Haftalardır duygusuz, hissiz ve diğerlerinden izole hissediyorsanız,

Yaşadığınız kayıptan dolayı diğerlerine güvenmekte güçlük çekiyorsanız,

Günlük işlerinizi yapamıyorsanız,

Uzman yardımına başvurmanızda yarar var.

Yardım almaktan çekinmeyin, bu süreç tek başınıza üstesinden gelmek için zor bir süreç olabilir.

Haftaya bilişsel çarpıtmalar konusuna son noktayı koyacağız. O zamana kadar hoşça kalın, kendinize ve sevdiklerinize iyi davranın.

Bu ve geçen haftaki yazı aşağıdaki kaynaktan derlenmiştir.


 

16 Mart 2014 Pazar

Kayıp ve Yas Süreci


Merhaba değerli okurlar,

Normalde bu hafta bilişsel çarpıtmaların sonuncusunu paylaşmayı planlıyordum. Fakat son günlerde Türkiye’de olup bitinler fikrimi değiştirdi. Önce Sevgili Berkin’in çocuk yaşta aramızdan ayrılması, sonra da protestolar sırasında yitip giden canlar tüm Türkiye gibi benim de gündemime yerleşti. Berkin ismi dört kelime getiriyor aklıma: 14 yaşında, 16 kilo. Bu kelimeler dönüp duruyor, yankılanıyor kafamda. İçim acıyor, gözlerim dolu dolu oluyor, fazlasıyla öfkeleniyorum buna sebep olanlara. Sonra Berkin’in ailesini düşünüyorum ve diğer vefat edenlerin. Gidenlerin boşluğunu doldurmak zor. Yeniden hayata tutunmak da öyle. Yas süreci bambaşka bir durum. Elbette bu durum alışılmış bir ölümden biraz daha farklı, fakat ben yine de tüm bu olup bitenler nedeniyle bu hafta yas süreci hakkında bilgi vermek istedim. Ölenlere rahmet, yakınlarına baş sağlığı dilerim.

 

Yas Nedir?


Yas / keder, bir kayıp karşısında verilen doğal bir tepkidir. Sevdiğiniz bir kişinin ya da bir şeyin sizden alınması sonucu yaşanan bir duygudur. Kayıp ne kadar önemliyse keder de o kadar büyüktür. Keder / yas sevilen birinin ölümüyle ilişkilendirilebilir. Ölüm karşısında yaşanan keder en yoğun olandır. Fakat her türlü kayıp yasa neden olabilir. Boşanma ya da ilişkinin bitmesi, sağlık temelli kayıplar, iş kaybı, emeklilik,düşük yapma, aile evinin satılması,ev hayvanının kaybı, hayallerin yok olması ve sevilen birinin hastalığı diğer kayıplara örnek olabilir.

 

Keder çok kişisel bir duygudur. Kederin nasıl yaşandığı pek çok faktre göre bireyden bireye farklılık gösterir. Kişilik özellikleri, baş etme yolları, yaşam deneyimleri, inanç ve kaybın nasıl gerçekleştiği gibi faktörler gidenlerin ardından nasıl tepki verdiğimizi kişiden kişiye farklılaştıran etmenlerdir.

 

İyileşme zamanla gerçekleşir. Kişinin zorlanması anlamsızdır. Normale dönüş için bir zaman çizelgesi yoktur. Kimileri bir kaç haftada normale dönerken kimileri için bu süreç yıllar sürebilir. Önemli olan sabırlı olmak ve sürecin normal akışı içerisinde ilerlemesine izin vermektir.

 

Yas Hakkındaki Mitler ve Gerçekler


Mit: Eğer görmezden gelirsen, acı daha çabuk yok olur.

Gerçek: Acınızı görmezden gelmek ya da bastırmak, uzun vadede sadece durumu daha kötü hale getirecektir. Gerçekten iyileşmek için acınızla yüzleşmek ve etkin biçimde baş etmek gerekir.

Mit: Kayıp yaşandığında güçlü olmak gerekir.

Gerçek: Üzgün, yalnız ya da korkulu hissetmek kayıp karşısında verilen doğal tepkilerdir. Ağlamak, güçsüz olduğunuz anlamına gelmez. Duygularınızı gizlemenize gerek yok.

Mit: Eğer ağlamıyorsan, üzülmüyorsun demektir.

Gerçek: Ağlamak üzüntü karşısında verilen doğal bir tepkidir, fakat verilebilecek tek tepki ağlamak değildir. Ağlamayan insanlar da diğer insanlar kadar üzülüyor olabilirler, ama üzüntülerini başka türlü gösteriyorlardır.

 

Yasın Aşamaları


1 İnkar: Bu benim başıma gelmiş olamaz.

2 Öfke: Neden? Kimin suçu?

3 Pazarlık: Bu olanları  geri al, ben de .... olacağım.

4 Depresyon: Herhangi bir şey yapmak için çok üzgünüm.

5 Kabullenme: Olanlarla barışığım.

 

Eğer siz yaşadığınız bir kaybın ardından bunlardan herhangi birini yaşıyorsanız, bu aşamalar tepkilerinizin normal olduğunu gösterir ve zamanla iyileşeceğiniz anlamına gelir. Herkes bu aşamaların hepsinden geçmek ya da aşamaları sırasıyla izlemek zorunda değildir. Kimi insanlar bazı aşamalardan hiç geçmeden yas sürecini noktalandırabilirler.

 

Yas, Lunaparktaki Bir Hız Trenidir


Yas süreci iniş ve çıkışlarla dolu bir hız treni gibi düşünülebilir. Duygusal çöküşler ani ve derin olabilir. Zaman geçtikçe zor duygular daha az yoğun ve daha kısa sürebilir. Kederin üstesinden gelmek zaman alır. Yıllar sonra bile, evlenme yıl dönümü ya da doğumgünü gibi bazı olaylar kederi depreştirebilir.

 

Yas Belirtileri


Kayıp her insanı farklı etkilese de, pek çok insan yas sürecinde benzer belirtiler yaşar. İlk zamanlar hissettiğiniz çıldıracakmış gibi olma, kötü bir rüyada olma hissi ya da dini inancınızı sorgulama gibi hislerin normal olduğunu unutmayın.

 

Duygusal Belirtiler


Şok olma, inanamama: Kayıp kabullenmesi zor bir duygudur. Sevdiğiniz biri öldüğünde, gerçeği bilseniz bile, sanki çıkıp geliverecekmiş gibi hissetmek normaldir.

 

Üzüntü: Kayıp sonrası yaşanan en evrensel duygudur. Boşluk, umutsuzluk, özlem ve yalnızlık hissetmeniz çok normal bir durumdur. Çok ağlayabilir ya da duygusal olarak değişken hissedebilirsiniz.

 

Suçluluk: Yaptığınız ya da yapmadığınız, söylediğiniz ya da söylemediğiniz şeyler hakkında pişman olabilir, suçluluk duyabilirsiniz.

 

Öfke: Kayıp kimsenin suçu olmasa bile kendinizi öfkeli hissedebilirsiniz. Sevdiğiniz birini kaybettiğinizde kendinize, doktorlara, tanrıya ya da sizi terk edip gittiği için ölen yakınınıza dahi kızabilirsiniz. Uğradığınız haksızlık için suçlayacak birini arayabilirsiniz.

 

Korku: Önemli bir kayıp endişe ve korku duygularını tetikleyebilir. Kaygılı, çaresiz veya güvensiz hissedebilirsiniz. Hatta panik ataklarınız bile olabilir. Birinin ölümü, kendi ölümünüz hakkındaki korkularınızı tetikleyebilir. Günlük yaşamla mücadeleyi o kişi olmadan yapma düşüncesi sizi korkutabilir.

 

Fiziksel Belirtiler


Yas her ne kadar psikolojik bir problem olarak görülse de, fiziksel yönleri de vardır. Bulantı, bağışıklık sisteminin yavaşlaması, aşırı yorgunluk, uykusuzluk, kilo alma veya verme ve ağrılar bunlardan bazılarıdır.

 

Yasla Baş Etme İpuçları


1 Destek Alın

Atlatabilmek için diğer insanların desteğini almak en önemli unsurdur. Normalde duygularınızı çok rahat paylaşamıyorsanız bile yas sürecinde bunu yapmaya özen gösterin. Kaybınızı paylaşmak kederin yükünü daha taşınabilir hale getirir. Destek nereden gelirse gelsin, kabul edin. Kederinizi yalnız yaşamayı seçmeyin. Diğerleriyle iletişim kurmak iyileşmenize yardımcı olacaktır.

·         Normalde kendi göbeğini kendi kesen bir insansanız bile, şimdi ailenizden ve arkadaşlarınızdan destek almanın tam zamanıdır. Genelde insanlar yardımcı olmak isterler ama nasıl yapacaklarını bilemezler. Neye ihtiyacınız olduğunu söylemekten çekinmeyin. Bazen üzerinde ağlayacak bir omuz bazen de cenaze işlerine yardım edecek biri sizi çok rahatlatabilir.

·         Manevi destek de çok önemlidir. İnançlı bir insansanız, inancınıza göre dua etmek size iyi gelecektir. Diğer manevi aktiviteler de faydalıdır. Yoga yapmak sizi rahatlatıyorsa yoga yapın. Kısacası size ne iyi geliyorsa onu yapın.

·         Eğer varsa, yas sürecinden geçen veya yakınlarda geçmiş birileriyle duygularınızı paylaşın. Aileniz ve arkadaşlarınız yanınızda olsa bile kendinizi yalnız hissedebilirsiniz. Sizinle benzer duygular yaşayan biriyle konuşmak yalnızlığınıza iyi gelebilir.

·         Bir ruh sağlığı uzmanından destek alın. Eğer duygularınız çok yoğunsa ve hayatınızı olumsuz etkiliyorsa, tecrübeli bir terapist size yardım edebilir.

 

2 Kendinizle İlgilenin

Yas sürecinde kendinizle ilgilenmek her zamankinden daha da önemlidir. Yas süreci zor bir süreçtir. Fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarınızın karşılanıyor olması bu süreci atlatmanıza yardımcı olur.

·         Duygularınızla yüzleşin. Duygularınızı bastırabilirsiniz ama sonsuza kadar onlardan kaçamazsınız. Kaçınma durumu sadece daha kötü hale getirir. Yaşanmamış yas, kaygı, depresyon, madde kullanımı ve fiziksel rahatsızlıklarla sonuçlanabilir.

·         Duygularınızı yaratıcı ve somut yollarla ifade edin. Kaybettiğiniz kişiye mektup yazın. Söyleyemediğiniz şeyleri ona yazarak iletin. Bir fotoğraf albümü yapın ya da onun için anlamlı olan bir organizasyonda aktif rol alın.

·         Fiziksel sağlığınıza özen gösterin. Yeteri kadar uyumaya, doğru ve dengeli beslenmeye, egzersiz yapmaya, alkol ve madde kullanmamaya özen gösterin.

·         Kimsenin size ne hissetmeniz gerektiğini söylemesine izin vermeyin. Kendiniz de kendinize nasıl hissedeceğiniz konusunda baskı yapmayın. Yalnızca duygularınızı yaşayın ve onlardan utanmayın.

·         Geleceği planlayın. Size bu dönemi hatırlatacak durumlarda nasıl davranacağınızı planlayın. Yıldönümü, doğumgünü ya da bayramlarda nasıl bir tutum takınacağınızı aile üyelerinizle konuşabilirsiniz.

 

Oldukça uzun bir yazı oldu. Umarım faydalı bir şeyler bulabilirsiniz içinde. Haftaya bu konuda bir kaç şey daha söyleyeceğim. Bu hafta yazıyı daha da uzatmak istemedim. Kalın sağlıcakla,İyi okumalar.

9 Mart 2014 Pazar

bilişsel Çarpıtmalar: Etiketleme


 

Bu hafta yine çokça yaptığımız bir düşünce hatasını konuşacağız. Etiketlere neler yazdığımızla ilgileneceğiz. Okul yıllarında kitaplarımızı, defterlerimizi etiketlerdik. Adımızı ve kitabın ne kitabı olduğunu yazardık. Etikete “Türkçe Kitabı” yazınca iş biterdi. Yüzlerce sayfa iki kelimeye indirgenmiş olsa da, kitaplıkta Türkçe kitabını ararken etiketler çok işe yarardı. O günlerden kalma bir alışkanlık olsa gerek, gerçekten olmasa da zihinsel olarak etiketliyoruz pek çok şeyi. Biz büyüdükçe etiketlerimizin kapsamı da genişledi. Kişileri, olayları, ülkeleri, kültürleri, milletleri tek bir kelimeyle tanımlar olduk. Peki bu pratik olay neden bir düşünce hatasıymış gelin birlikte görelim.

Etiketleme, aşırı genelleme ile ilgilidir. Bir davranışı, kişiyi ya da olayı  uzun cümlelerle betimlemek yerine, etiket gibi kullanabileceğimiz olumsuz tek bir kelimeyle anlatmaktan kaynaklanır. Kilit sözcük “olumsuz” sözcüğüdür. Eğer etiketlerimiz negatif yüklüyse, bu durumun üzerinde durmakta fayda olabilir.

Örnek-1: “Nasıl olur da ödevimi evde unuturum? Ben aptalın biriyim.

Örnek-2: Sarışınlar aptaldır.

Örnek-3: Ateistler mutsuzdur.

Örnek-4: İtalyanlar tembeldir.

Etiketlemeyle baş edebilmek için:


* Bu olaya sizi güçlendirecek bir açıdan nasıl bakabilirsiniz?

* Etiketlediğinizi ya da etiketlendiğinizi fark ettiğinizde “tam olarak nasıl?” sorusunu sorun.

-Aptalın biriyim.

-Tam olarak nasıl bir aptalım?

* Durumun aksini kanıtlayan bir şeyler hatırlayın. Kendinizi çok akılı/ başarılı hissettiğiniz bir olayı düşünün. Ve hala değerli biri olduğunuzu kendinize söyleyin.

 

Konu aşırı genelleme ile ilgili olduğundan oradaki örneğe de bir daha göz atalım. Yine Aslı Hanım’ın hayatına konuk olalım. Aslı Hanım başarılı, güzel ve sert mizaçlı bir matematik öğretmenidir. Yıl sonunda öğrencilerine geri bildirim formları dağıtır. Formda öğgrencilerin öğretmene çeşitli açılardan 1 ile 10 arasında puan verebileceği alanlar bulunmaktadır. Ayrıca öğrenciler eklemek istedikleri yorumları da kağıdın alt kısmındaki boşluğa yazabilmektedirler. Aslı Hanım isimsiz doldurulan bu kağıtları toplar ve evine gider. Kağıtları bir bir okumaya başlar. Genelde olumlu şeyler yazan kağıtların üç dört tanesinde Aslı Hanım’ın soruları iyi çözdüğü ama bunu anlatmada başarısız olduğu yazmaktadır. Aslı Hanım bu yorumlar karşısında çok üzülür. Kendini başarısız olarak algılamaya ve bütün sınıfın onu acımasızca eleştirdiğini düşünmeye başlar. Buraya kadar yapılan düşünce hatası aşırı genelemedir. Bunun bir adım sonrası kendini ya da diğerlerini etiketleme olarak gelişebilir. Aslı Hanım kendisini “beceriksiz öğretmen” olumsuz yorum yapan öğrencilerini de “gerizekalılar” olarak zihninde etiketleyebilir.

 

Şüphesiz ki Aslı Hanım’ın duygu ve davranışları bu etiketler doğrultusunda şekilenmeye başlayacaktır. Bireysel düzeyde oldukça zararlı olan bu alışkanlık, toplumsal düzeyde de çok yıkıcı boyutlara ulaşabilmektedir. Önyargı kavramıyla da çok yakından ilişkili bu davranış doğrultusunda nefret suçları oluşabilmektedir. Unutmayın, kendiniz, karşınızdaki, bir millet, bir ülke ve sizinkinden farklı olan bir din, tek bir olumsuz kelimeye indirgenebilir, ama böylece milyonlarca güzel şeyin üzerine toprak örtülmüş olur. Önümüzdeki haftaya kadar olumsuz etiketlerinizi azaltmanız dileğiyle.

2 Mart 2014 Pazar

Bilişsel Çarpıtmalar: Meli-Malı




 

“Meli-malı” ekleri zorunluluk bildiren fillerin çekiminde kullanılır. Yapmalı, gitmeli, koşmamalı, uçmamalı, almalı, olmalı v.b. Blogumun yönünü değiştirip artık dil bilgisi içerikli anlatımlar yapacağımı düşündüyseniz, yazının kalanını da okuyup öyle karar vermenizi öneririm.

Meli-malılar her ne kadar fiil çekim eki gibi görünse de, burada düşünce hatası olarak tartışılmıştır. Bu düşünce hatası kontrol edemeyeceğiniz şeylere odaklandığınız anlamına gelmektedir. Karşıdaki insanın bilinçsizce yaptığı şeyleri ona fark ettirmeye uğraşabilirsiniz. Bunu anlamalı, fark etmeli diye düşünebilirsiniz.

Daha açık söylemek gerekirse, meli-malılar gerçekte olana değil de, olması gerektiğine inandığınız şeye odaklanmaktır. Yapmayı seçtiğiniz ve yaptığınız şey bir parça da olsa değişim yaratacaktır. Yapmanız gerektiğine inandığınız şey ise yalnızca sizi mutsuz edecektir.

Bu bilişsel çarpıtma ile başa çıkabilmek için aşağıdaki soruları cevaplamayı deneyin:


·                    Meli-malılar hangi kurala dayanıyor? Bunları size şart koşan ne ya da kim?

·                    Meli-malıları yerine getirmezseniz ne olur?

·                    Harekete geçmenizi ne engelliyor?

 

İffet 32 yaşında bir bankacıdır. Yedi yıldır aynı bankada çalışmakta, gönülllü işaret dili tercümanlığı yapmakta, sokak hayvanlarını koruma faaliyetlerine katılmakta, haftasonları ebru ve binicilik derslerine gitmektedir. Altı ay önce aldığı arabasını kullanmayı artık iyice ilerletmiş, işe artık daha rahat gider gelir olmuştur. Geniş bir arkadaş çevresi vardır ve iş ortamında sevilen biridir. Bu güne kadar kimi uzun kimi kısa bir kaç ilişkisi olmuş, fakat çeşitli sebeplerden dolayı yürümemiştir. İffet, iki üç ay öncesine kadar kendi haline bırakıldığında oldukça mutlu ve dingin bir haldeydi. Sorsanız hayatından çok memnun olduğunu söylerdi. Ama son iki üç aydır biraz keyfi kaçmıştı. Annesinin, ablasının, bir bir evlenen arkadaşlarının, komşu teyzelerin ve bankaya gelen yaşlı hanım teyzelerin söylemlerini kafasına takar olmuştu. Kafasında “artık evlenmeliyim” ifadesi döndü dolaştı. Onun bunun zorlaması değil, kendi “meli-malı” ifadesi oldu çıktı. İffet’in o dingin halinden eser kalmadı. Kendini başarısız ve hedefine ulaşamayan biri gibi hissetmeye başladı. Kendi kendine edindiği zorunluluk, hayatını ortada hiç bir şey yokken değiştiriverdi. Aslında İffet’in hayatı aynıydı, ama düşünceleri değişmişti. Düşüncelerine paralel olarak değişen duyguları yüzünden şimdi İffet mutsuz ve huzursuz bir insan olmuştu.

 

X: Benim evim her zaman tertemiz olmalı.

Y: Neden, böyle bir kural mı var? Olmazsa ne olur? Misafirler evini yeterince temiz bulmazsa seni daha mı az severler?

Bir hasta düşünün, üç gün önce bir ameliyat geçirmiş. Taburcu olmuş, evine gelmiş. Kendini biraz iyi hissettiğinde, almış eline süpürgeyi başlamış süpürmeye. Çünkü kendisine hasta ziyaretine gelen giden çok olur diye düşünüyormuş. “Benim evim teertemiz olmalı” düşüncesi, yani meli-malı düşünce hatası işte böyle insanın sağlığıyla bile oynayabilir.

 

Erkek: (İçinden) Çok para biriktirmeliyim.

Kadın: (İçinden) Çok güzel giyinmeliyim.

Çocuk: (İçinden) Sınıfın en çalışkanı ben olmalıyım.

 

Bazen kendi kendimize meli-malılar yaratırız, bazen de toplum bizim için bunları çoktan hazır etmiştir. Ne olur bir kadın kocasından çok para kazansa? Sonuçta para ikisinin parası olmayacak mı? Ne olur erkek tarafı beş bilezik takmasa, nişanda filanca marka elbise almasa? Ne olur bir erkek eşine yardım etmek için camları silse?

Öyle çok ki kendimize ve etrafımızdakilere koyduğumuz meliler malılar. Şöyle bir düşünün. Bir liste çıkarın. Kendi hayatınızı ve başka kimlerin hayatlarını zorlaştırıyorsunuz? O gereklilikler yerine gelmezse ne olur? Etrafınızdakiler sizin meli-malılarınıza göre yaşamak zorundalar mı? Kendi meli-malılarınız içinizi ne kadar kemiriyor? Bunlara ek olarak toplumun bize dayattığı meli-malıları da düşünün olur mu bu hafta?