Yine uzun bir ara
oldu biliyorum. Her hafta yazmak benim harcım değilmiş belli ki. Neyse
yazabildiğim kardır diyelim ve işe koyulalım. Bu yazıda biraz seçimler ve sorumluluklardan
bahsetmek istiyorum. İlerleyen yazılarda bahsedeceğim Gerçeklik Terapisi
konusuna da bir temel sağlamış olur diye düşünüyorum.
Bazı durumlarda
seçeneklerimiz olduğunu kabullenmek ve sorumluluğunu almak kolaydır. Yarın
arkadaşlarla dışarı mı çıkmalı yoksa evde kalıp ders mi çalışmalı? Apaçık bir
seçim ve alınacak sorumluluk. Böyle bir durumda bunu söylemek kolay. Peki
çocukluğunda cinsel istismara uğramış bir kişi gelse karşınıza, ona da bu kadar
kolay seçimlerden ve sorumluluklardan bahsedebilir misiniz? Elbette hayır.
Hayatta her şeyi
kontrol edemeyiz. Başımıza gelen tüm felaketler bizim yanlış seçimlerimizin
sonucu değildir elbette. Her zaman seçimlerimiz iyi şeyler olmayabilir. Bazen
çok kötü iki şeyden birini seçmek zorunda kalabiliriz, ama bu yine de
seçeneklerimiz olduğu gerçeğini değiştirmez. Bazen de seçeneklerimizi
göremeyebiliriz.
Alkolik bir babanın
tek yumurta ikizi iki oğlu dünyaya gelir. Baba sürekli içmekte, eşini,
çocuklarını ihmal etmektedir. Çocuklar biraz büyüdüğünde tıpkı anneleri gibi
şiddet görmeye başlarlar. Yoksulluk, şiddet, alkol... Çocuklar ve kadın için
her şey kabus gibidir. Çocuklar yaklaşık on yaşlarındayken babaları ölür. Anne
de hastalanınca çocuklar devlet koruması altına alınır fakat birbirlerinden
ayrı düşerler. Yaklaşık yirmi yıl sonra birbirlerinin izlerini bulurlar. İkisi
de evlenmiş ve ikişer çocuk sahibi olmuştur. İkizlerden biri düzenli bir işte
çalışmakta, çocuklarına ilgi ve sevgi göstermekte, iyi bir eş ve baba olmanın
gerektirdiklerini yerine getirmektedir. Diğeri ise bir işte uzun süre kalamamakta,
aşırı derecede alkol kullanmakta, eşine ve çocuklarına kötü davranmaktadır.
Aradaki bu farkı gören eşler ikizlere sorarlar “Nasıl böyle oldu?” diye.
İkizlerin ikisi de aynı cevabı verir: “Öyle bir babanın evladı olarak başka bir
şansım yoktu ki!”
Bu çarpıcı
hikaye, seçimlerin nerede başlayıp bittiğine güzel bir örnektir. Evet, hangi
aileye sahip olduğumuzu seçemeyiz. Fakat kendi hayatımızı nasıl
şekillendirebileceğimiz üzerinde söz sahibi olabiliriz.
Çekilmez bir
müdür, yürümeyen bir evlilik, gürültücü üst komşu, göbekli bir vücut.... Hepsi
sanki kapana kısılmışlık hissi yaratıyor değil mi? Gerçekten bu durumdaki insanların
hiç bir seçeneği yok mu? Pek çekici bir fikir olmayabilir ama istifa etmekten
kim alıkoyuyor bu kişiyi? Müdür ile konuşmak bir seçenek olabilir mi? Belki
istifaya kadar gitmeden bölüm değiştirmek sözkonusu olabilir. En basitinden
belki müdüre günaydın demeye başlamak arada bir iletişim kurulmasına sebep
olabilir.
Belki biraz
dağınık anlatmış olabilirim. Özetle söylemeye çalıştığım şey şu: Pek çok durumda
seçeneklerimiz vardır. Olayları değil ama onlara verdiğimiz tepkileri kontrol
edebiliriz. Çaresiz değilizdir. Fakat seçim yapmak cesaret gerektirir çünkü
sorumluluk bize aittir. Mutsuz bir evliliği sonlandırmaktansa, kalıp mağdur
rolünü oynamak daha kolay gelebilir. Seçeneklerimiz olduğunu fark etmenin ve kabul
etmenin en büyük faydası, hayatımızı istediğimiz hayata dönüştürmek için elimizde
bir güç olduğunun farkına varmaktır.
İşte Gerçeklik Terapisinin
dayandığı temel budur: seçimler. Şimdi sizden istediğim şey şu, günlük yaşamda
karşınıza çıkan zorlu durumlar için seçimleriniz olup olmadığını düşünün. Unutmayın,
eğer seçimleriniz varsa işler iyiye gidebilir. Ensesi kalın bir aslan gibi
kendi seçimlerinizi kendiniz yapabilirsiniz. Değişime kendinizden
başlayabilirsiniz.
·
Kendi
davranışlarının sorumluluğunu alan ve başkalarını ve geçmişi suçlamaktan
kaçınan insanlar daha mutlulardır.
·
Davranış
seçimleri içerir ve pek çok durumda pek çok insan için bir seçenek vardır.
·
Bizi
üzen aslında başkalarının davranışları değil, onları nasıl yorumladığımızdır.